Image
This image for Image Layouts addon
Bekir Karadeniz
En Büyük İsyan
Hatırlamaktır
2





KaraMavi Yayınları
3. Baskı, 2021
ISBN 978-605-5825-95-9
12,5x19,5 cm, 142 Sayfa






135,- ₺
Takım (5 Cilt) 1000,- ₺
Kitap İstek Formu
»Hapishane hakkında yazılan, söylenen her şey konu itibariyle başlı başına birer külliyat olacak çoğunlukta ve yoğunluktadır. Bu külliyat hapishane edebiyatı, hapishane türküleri şeklinde başlayıp toplumu etkilediği boyutta genişleyerek vücut bulmuş ve yerleşmiştir. Esasında hemen herkesin (bizzat değilse bile) doğrudan veya yakınları/tanıdıkları üzerinden hapishane bağlantısı olmuştur. Hayata ilişkin neredeyse her konuda hapishaneye uzanan bir gidiş gözlenebilir.

Özgürlüğün karşıtı esaretse, esaretin hayata geçi(rili)ş şekli de günümüzde ağırlıkla hapishane olarak ifade bulur. Hapishane, muhtemelen birbirinden farklı toplumlardaki en çok birbirine benzeyen uygulamadır. İlgili toplumun/ülkenin yasalarındaki konsepte göre rehabilite, (geçici ve ıslah temelli) ceza veya tümüyle toplumdan tecrit amaçlı olabilmektedir. Bunun son aşaması ise, ilgili olanı bütünüyle ortadan kaldırmaktır. Toplumların gelişmişliği oranında da bu sıralama baştan sona ya da sondan başa doğru değişebilir.

Hapishaneye giren insanlar (galiba hepsi) herhangi bir şekilde bunu hak etmediğini düşünür. Böyle ifade etmemdeki neden insan(lar)ın özgürlüğünün sınırlandırılması üzerine tasarruf sahibi olduğumu ima etmek değil. Söz konusu olan, cezasından öte, nedenleri itibariyle kendini haklı görme durumudur. Bundan dolayı politik olanların dışındakiler, suçlu/hata yapmış veya hak eden vs. değil ‘kader kurbanı’ olur. Böyle kabul görmesi belki de vicdani hesaplaşmanın ve bununla başa çıkabilmenin en kolay yolu olmasıyla ilgilidir.

Nedeninden bağımsız, özellikle siyasi tutukların/hükümlülerin ötekilerden ayrı yerleştirilmediği ‘ortak’ hapishanelerde herkes fiziksel olarak birlikte ve/ya birbirine yakındır. Karşılıklı etkileşime rağmen siyasilerle adli olanların arasında bir farklılık söz konusudur. Bu durum özellikle siyasi tutuklu veya hükümlülerin grup oluşturacak kadar toplu şekilde bir araya gelebildikleri ortamlarda iyice belirginleşir.

Cumhuriyet (1923) kurulalı beri, hatta kurulmadan önce başlayan, 1950’lerde  iyice doruğuna çıkarak gerçekleştirilen tutuklamalarla, siyasiler her zaman hapishanelerin müdavimi olsa bile, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 sonrasıyla kıyaslanamaz. Çünkü söz konusu askeri darbelerle neredeyse kitlesel tutuklama boyutuna ulaşan uygulamalarla cezaevleri doldurulmuştur. Anlattığım zamanlarla doğrudan ilişkisi bulunmamasına rağmen (ve muhatabından bağımsız olarak), son yıllarda Türkiye’de gerçekleşen toplu tutuklamalar da bir yanıyla eskiyi çağrıştırmaktadır.«

('Duvar' adlı giriş bölümünden.)