Image
Celal Şengör Hakkında Birkaç Söz
Son zamanlarda her şey öylesine iç içe geçip çığırından çıktı ki neye ne cevap bulacağını şaşırıyor insan. İnsanın savrulması, fırsattan istifadenin bu kadar aleniliği vs. çokça ve sıkça gündeme gelmekte, dahası gündemin kendisini bu absürtlük oluşturmakta. Böylelikle mantıklı, düzgün veya doğru şeylerden söz etmek tuhaflaşıp garipseniyor sanki.

Sansasyonel olabilecek her yöntemi kullanan, bu konuda bir sorumluluk hissetmeyen kim varsa ‘gündem’ belirleyicisi haline dönüşüyor. Dahası 'gündem' olarak algılanan gürültü ormanını belirleyen başı çekmiş oluyor. Bunun için söz konusu olan şey doğru dürüst algılanıp akıl ve etik süzgecinden geçirilerek konuşul(a)madan önce bir sonraki şamata başlıyor. Böylelikle içerikten çok şamatanın kendisi ‘gündem’ oluyor.

Örneğin Celal Şengör (1955) bir ara bokun düşünüldüğü kadar kötü bir şey olmadığını ve yenebileceğini savunuyordu.[1] Bunu kendi damak zevki ve beslenme prensibi olarak iddia ettiği sürece bence bir sakıncası yok. Ama askerler Kürdistan’da bir köyün ortasında insanları toplayıp şiddet yoluyla bok yediriyorsa bu apayrı bir şeydir.[2] Kaldı ki bu uygulama aynı dönemlerde Diyarbakır cezaevinin neredeyse günlük işkence rutinlerinden biriydi.

Dediğim gibi bunu tavsiye eden kişiye göre bokun besin değeri ve gurme özelliğinden bahsetmiyorum. Musevi veya Müslüman bir insana domuz etinin veya Alevi bir insana tavşan etinin bilmem hangi özelliğini anlatmanın yersizliği üzerine bir laf kalabalığına girmek de gereksiz.

İnsan onurunu rencide etmek için yapılan her şey işkencedir. Bu düşünceyi kavrayamamış bir kişi (adının önünde profesör yazıyor olabilir) böylesi aklamalar için çeşitli bilim ve etik dışı açıklamalar yapabilir.

Ancak burada dikkat çekilmesi gereken lezzet meselesi değil. Celal Şengör'ün demagojiye başvurarak gayet bilinçli şekilde 12 Eylül vahşetini övme ve aklama edebiyatını bu yöntemle yapıyor olması fazlasıyla ucuz. Belki demagoji kavramı üzerine birkaç söz söyleyerek aslında bunun hangi yöntemlerle sıradanlaştırılarak toplumların manipüle edilmesindeki gücünden bahsetmek gerekir.

Oxford Languages demagojiyi şöyle tanımlamakta: »Bir kimsenin ya da topluluğun duygularını kamçılayarak, okşayarak, ona ya da onlara gerçekdışı şeyler söyleyerek onu ya da onları kendine çekmeye çalışma.«

Sözlükteki bu tanım Celal Şengör’ün 12 Eylül savunması açısından yeterli görünmemekte, işin sadece bir bölümünü açıklamaktadır. Çünkü Şengör konuya ilişkin açıklamasında 12 Eylülden önce Türkiye’de günde ortalama 20 insanın öldürüldüğünü, darbenin yetkilisi Kenan Evren’in  (1917-2015) ise bunu engellediğini söylemekte. Tabii bu ifade söylendiği kadarıyla doğrudur. Çünkü buradaki tespitin içeriğine ilişkin saçmalamaya gerek yok. Ama faşist demagoji tam da burada başlamakta. Bu nedenle Georgi Dimitrov’un (1882-1949) tanımıyla daha iyi örtüşmektedir. Dimitrov’a göre faşist demagoji sadece gerçekdışı söylem üzerine kurulmaz. Aksine doğru/gerçek bir açıklama ile başlar. Nazilerin bununla ilgili hem  de çok önem verdikleri  bir bakanlığı bile bulunmaktadır. Reichsministerium für Volksaufklärung und Propaganda[3] adlı bu birimin başı Joseph Goebbels (1897-1945) dönemin en büyük ajitatörü olarak konuşmasına genellikle doğru tespitlerle başlayarak toplumu manipüle etmekteydi. Sıkça kullandığım bir örnekle açıklamaya çalışayım. Goebbels işsizliğin kötü olduğu kavramıyla işe koyulup başladığı konuşmasını sorunun kaynağı olarak Yahudilere bağlayınca yapılacak şeyi de açıklamış olmaktadır. Ondan sonrasının yol haritası da çizilir haliyle.

Celal Şengör’ün 12 Eylül öncesinde günde şu kadar insanın öldürüldüğünü belirtmesi doğru/gerçek bir tespittir. Ama ondan sonra öldürülen, hapishanelere doldurulan, tecavüz edilen, işkenceden geçirilen, idam edilen, işten atıp açlığa mahkum edilen sayısı belirsiz insana ilişkin hiçbir konuya değinmemek tam da faşist propaganda ile eşleşmektedir.

Şimdi bu adam kalkmış fiziksel engelli birini ‘insan harabesi’ olarak tanımlıyor. Burada söz konusu olan dünyaca tanınmış bir bilim insanı değil. Asıl mesele fiziksel engelli birine ilişkin yapılan tanımlamadır. Çünkü yukarıda değinildiği gibi Nazi döneminde ‘norm dışı’ olarak kabul edilen Yahudi, Roman, eşcinsel, engellilerin akıbeti bilinmekte. Yani buradaki asıl sorun Stephen Hawking (1942-2018) gibi dünyaca tanınmış bir bilim insanı olması değil.

Öyle değil böyle demek istediği hikayeleri tabii hemen başkalarınca anlatılmaya başlandı. Eğer bir kişi Hawking gibi birini engelliğiyle izah ediyorsa asıl sorun budur. Bir dehayı anlatırken aklına başka bir şey gelmeyen birinden söz ediyorum. Çünkü bir insanın kendini her şeyin merkezi ve önemlisi gibi göstererek anlatan birinin neyi ne kadar tutarlı söylediği muhtemelen kendisine göre önemli değildir. Önemli olan onun neyi söylediğidir.

Zaten bir süre önce de Kanuni’nin (1494-1566) salağın teki olduğunu söylediği ama yine muhtemelen birilerinin hoşuna gitmediği için lafının yedirildiğini hatırlamak da fayda var.[4] Bunu söylerken düşüncelerinin yanlışlığı veya doğruluğu üzerinden bir vurgu yapmak istemiyorum. Asıl sorun sıkışınca söylediğinden vazgeçmeyle ilgilidir. Yoksa Kanuni gibi kendi çocuğunu boğduran birini savunma duruma falan düşmek istemem.

Bu yazı buraya kadar yazıldıktan sonra bu Celal Şengör bir öğrencisine yaptıklarını övünerek anlattı.[5] Aslında Türkiye toplumu açısından tuhaf bir duruma da dikkat çekilmiş oldu. Çünkü taciz edilen öğrencinin kendisi bu meseleyi anlatsaydı muhtemelen iftira ettiği suçlamasıyla karşılaşacak ve başı belaya girecekti.

Kimbilir toplumda Celal Şengör gibi ne kadar fazla örnek bulunmakta ve bunlar gizli ve bu kişilerin yanlarına kalmakta.

Emrah Safa Gürkan’ın (1981) dediği gibi Kapalı Çarşının yarısına sahip[6] olup suya sabuna dokunmadan büyük havalarda ahkam kesmenin de bir sonu olur mutlaka.

Son olarak şöyle bir soru akla gelmekte: Acaba bu servetin Kenan Evren sevgisiyle bir bağı var mı?
[1] Ayrıntılar için bkz.: https://www.birgun.net/haber/prof-celal-sengor-diski-yedirmek-iskence-degil-95775
[2] Cizre’nin Yeşilyurt köyünde köylülere yapılan işkenceyi haberleştiren Celal Başlangıç’ın o döneme ilişkin yeniden anlattıklarına ilişkin ayrıntılar için bkz.: http://www.haberdar.com/gundem/diski-yedirilmesi-nin-nasil-bir-iskence-oldugunu-tanik-ve-magdurlari-anlatti-h6935.html
[3] Reichsministerium für Volksaufklärung und Propaganda: Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı.
[4] Celal Şengör’ün Kanuni hakkında söyledikleri için bkz.: https://www.youtube.com/watch?v=4db2soMMK2A
[5] Ayrıntılar için bkz.: https://www.gazeteduvar.com.tr/hakkinda-taciz-sorusturmasi-baslatilan-celal-sengor-emekli-oluyor-haber-1557586
[6] Ayrıntılar için bkz.: https://www.youtube.com/watch?v=Qaho-gzmrLw