Image
Ulla Karadeniz ve Bekir Karadeniz'le Erich Fried Üzerine[1]


İ. Emir

Sevgili Bekir, Ulla ile birlikte uzun ve sabırlı bir çalışmayla başta Erich Fried olmak üzere birçok çeviri gerçekleştirdiniz. Ancak öteki bölümlere başlamadan önce Erich Fried'e ilişkin bu çeviri sürecinde ilginç bir hikayen var. Onunla girelim konuya.

B. Karadeniz

Erich Fried'i öldüğü gün tanımıştım. Yani 22 Kasım 1988'de. Evde yalnızdım. Ulla küçük oğlumuzla Türkiye'deydi. Televizyonda Fried'in ölümünden sonra yayınlanan yaklaşık bir saatlik bir program vardı. Fried'in yaşamı, çocukluğu, Nazilerin Avusturya'yı işgalinden sonraki gelişmeler vs. Göründüğü kadarıyla önemli biriydi. İzledikçe ilginçliği artmıştı.

Programdan sonra gerçekten meraklanmış ve Ulla'nın kitapları arasında Fried olup olmadığına bakmıştım hemen. »Vatansız 100 Şiir« ve 2 kitap daha vardı. O gece karıştırmaya ve anlamaya çalışmıştım. Çünkü edebi düzeyde yeterli Almanca bilmiyordum. Yine de anlayabildiğim kadarıyla inceledim, çok yakın buldum ve etkilendim. İşte böyle başladı.


İ. Emir

Ayrıntılara döneceğiz tekrar. Sevgili Ulla, kitapların olduğuna göre Fried hakkında bildiklerin de olmalı. Erich Fried kimdir ve nasıl başladınız bu işe?

U. Karadeniz

Fried 1921 yılında Viyana'da doğmuş. Lisede öğrenci olduğu 1938 yılındaki Nazilerin Avusturya'yı işgaliyle birlikte hayatı altüst olmuş. Annesi, babası ve anneannesi Gestapo tarafından tutuklanmış. Babası ilk günlerde işkencede öldürülmüş. Annesi bir süre sonra serbest bırakılmış ama anneannesi Auschwitz'e yollanmış ve 1943'te orada öldürülmüş. Fried daha çocuk denecek yaşta İngiltere'ye kaçmayı başarmış ve sonraki aylarda annesi de dahil olmak üzere yaklaşık 70 kişinin Avusturya'dan kaçmasına yardımcı olmuş.

Erich Fried savaş sonrası Alman edebiyatında siyasi şiirin önemli bir temsilcisiydi. 68 kuşağının tartışmalarına aktif bir biçimde katıldı. Birçok konuda bağımsız düşüncelerini açık açık ifade etti. Böylece hem devlet politikalarına hem de dogmatik solun eleştirilerini üzerine çekti.

İlk dönemlerde bu anlamda ciddi sıkıntılar çektemesine karşın son yıllarında artık geniş çevrelerce kabul edilmişti.


İ. Emir

Önceki konuşmalarımızdan da biliyorum. Fried'i farklı kılan önemli şeyler var. Bunlardan söz edelim biraz.

B. Karadeniz

Az önce Ulla’nın dediklerine bağlı olarak, Fried'in iyi bir şair olmasının yanında en önemli özelliklerinden biri politik duruşuydu. İnandığı ve doğru bulduğu düşünceleri kararlılıkla savundu. Örneğin şiddeti eleştirirken nereden geldiğine göre tavır almadı. Özellikle 68 kuşağının etkisiyle gelişen birçok yeni politik hareketlenme Almanya'da da 1970'li yıllarda ciddi bir ivme kazanmıştı. Bu süreçte en öne çıkan RAF hareketiydi. Bunun bastırılması konusunda/sürecinde Almanya'da devlet çok sorunlu bir sınav verdi. Şiddeti olabildiğince artırdı ve barışçı eylemleri bile çeşitli bahanelerle engelledi ya da şiddetle bastırdı. Günlük hayatta ve yasalar itibariyle şiddetin yükselmesini sağladı.

Erich Fried bütün bunları eleştirdi ve sürekli olarak takibata uğradı. Öte yandan şiddeti yücelten RAF militanlarını da eleştirdiği ve karşı durduğu için birçok bakımdan destek verdiği ve birlikte olduğu arkadaşları tarafından da dışlandı. Ama o tavrını değiştirmedi ve asla biat etmedi.

Bugünlerde eski bir RAF militanı olan Verena Becker nedeniyle yeniden gündeme gelen bir olay var. O zamanki Federal Başsavcı Siegfried Buback'ın devletin uyguladığı baskılar konusunda özel bir yetkisi ve çabası vardı. Bundan dolayı da 1977 baharında RAF tarafından öldürülmüştü. Fried'in o olayı eleştiren tavrı ve şiiri çok önemlidir. Şiirin son bölümü şöyle:


Hayatında yaptıkları
dondururdu
yüreğimi

Şimdi yağ mı bağlamalı
yüreğim
ölümünden dolayı


İ. Emir

Bugünlerde Türkiye solunda tartışılan 1 Mayıs 1977 olayını aklıma getirdi bu durum. Sanırım bu konular açık yüreklilikle ve gerçekliğiyle tartışılabilirse Türkiye solu da kendiyle barışıp ilerleyebilir.

B. Karadeniz

Evet Hocam, doğru. Aslında biraz erken, biraz geç çoğu zaman benzer tecrübelerden geçmiş dünya sosyalist hareketleri ve böylesi sorunları aşabildikleri oranda da toplumda söz sahibi olabilmişler. Bunu beceremeyenlerse marjinal bir biçimde kalmışlar hep.


İ. Emir

Peki Ulla. Nasıl gerçekleştirdiniz bu çevirileri. Bekir'le çalışmak zor mudur? Yoksa bütün bunları tek başına mı yapmak isterdin?

U. Karadeniz

Yaptığımız çeviri işi çok ilginç ve yoğun bir işti. Bekir’le çalışırken dilin yanında hem şairlik hem de siyasi konuları konuşmaya tartışmaya başladık. Alman solunun söylem ve eylemlerini tartışırken genel olarak sol düşünceyi, tabii Türkiye solunu da  yoğun olarak irdelemeye başlamıştık. Zannedersem ikimizin de siyasi düşüncelerimizin gelişmesi açısından önemli bir süreçti.


İ. Emir

Çeviri işiyle devam edelim. Çeviri, özellikle de şiir çevirmek nasıl bir iştir?

B. Karadeniz

Bu konuda birçok görüş var. Çevirinin gereksizliği, aslını asla yansıt(a)madığı vs. Galiba böylesi bir eksiklik her zaman olacak çeviride. Sonuçta aslı değil işte. Ama yine de çeviri yapmak gerek. Yoksa bizim gibi başka dilleri öğrenmeye direnen bir kuşağın hali ne olurdu. Ayrıca herkesin her dili bilmesi zaten mümkün değil. Galiba şöyle bir orta yol bulunabilir: Aslını bozmamak kaydıyla çevrildiği dildeki okunabilme ve çevrilen dildekine yakın yazılmışlık intibası verebildiği ölçüde çeviri iyi yapılmış demektir. Genel olarak böyle. Ancak şiir çevirisi çok daha zor bir iş. Şiir çevirisi, sınırlı sayıda kelimeyle başka bir dilde yeniden şiir yazmaya benziyor. Oysa bir şair, duygusunu, düşüncesini kendi isteği ve herhangi bir sınırlama olmaksızın yazma avantajına sahiptir. Çevirense değil.

Her şeye rağmen hissetmek, aslını ve (olabildiğince) şairin haletiruhiyesini anlamak iyi bir başlangıç olabilir. Biz çevirileri belki de birlikte yaparak işin özünü kavramayı kolaylaştırdık. Ekip işi iyidir özetle.


İ. Emir

Çeviri sırasında ilginç şeylerle karışlaştınız mı? Erich Fried sıklıkla kelimelerle oynayan, çarpıcı aforizmalar yazan bir şair. Bazı sorunlar olmuştur herhalde.

U. Karadeniz

Oldu. Özellikle »Sevgi Şiirleri« kitabında yer alan birkaç şiir var. Fried bir sürü sözcük uydurmuş. Çocuk dili gibi gelebilir ama değil. Uydurmuş işte. Ama yine de bazı çağrışımlar yapıyor. Tabii dili ve kültürü iyi bilmeyince fazlasıyla anlaşılmaz oluyor bunlar.

B. Karadeniz

Gerçekten. İşin tuhafı bu şiirlerde hem tam bir Almanca yok hem de bir uyak var. Yani epey zorlandık. Zaten yıllar aldı tam oturması bunların.

Ama benim aklıma daha ilginç bir anekdot geldi şimdi. Enzensberger çevirisindeydi. Çevirilerde 3 farklı yöntem izlemiştik. Ya birlikte çevirirdik, ya da Ulla çevirirdi ben bakardım ya da ben çevirirdim Ulla kontrol ederdi.

Bir keresinde bazı şiirleri çevirdim, Ulla da kontrol etti. Bir şiire gelince gülmeye başladı. Almancada »cavlağı çekmek« anlamında bir kavram var (tabii o zaman bilmiyordum), »Ins Gras beißen« diye. Tam çevirince otu dişlemek, otu ısırmak gibi bir şey oluyor. Kavram olarak bilmediğimden de tam öyle çevirmiştim.


İ. Emir

Peki Ulla, Bekir başlangıçta Fried'i anlatırken Avusturya'dan bahsetti. Konuyla ne ilgisi var?

U. Karadeniz

Erich Fried Almanca yazmasının yanında yaşamının önemli bir bölümünü de Almanya'da, Alman solcularıyla ve entelektüelleriyle geçirdi. Bundan dolayı Alman olduğu düşünülmekte genellikle. Aslında Avusturyalı Yahudi bir ailenin çocuğudur. Zaten 1938'de Nazilerin Avusturya'yı işgalinden hemen sonra tüm başına gelenlere değinmiştik konuşmanın başında. Yani Fried Avusturyalıdır. Daha sonra İngiliz yurttaşı da olmuştu.


İ. Emir

Fried çevirilerine yıllar önce başlamıştınız. Hatta kitabın birinde (Seçmeler, 1994) Can Yücel'den söz etmektesiniz. Bunu biraz açmak okuyucu açısından ilginç olacaktır.

B. Karadeniz

Fried çevirileriyle uğraştığımız dönemlerde Can Yücel uzun bir süre buralarda kalmıştı. Zaman zaman görüşüp sohbet ederdik, gezerdik falan. Özellikle teşvik edip baskı işiyle uğraşacağını söylemişti. Çevirileri ilk inceleyen de oydu zaten. Daha sonra Türkiye'ye dönünce, galiba 1994 baharındaydı, yayıneviyle bizzat konuşmuş ve o yılın sonunda kitabın basılmasını sağlamıştı. Daha da güzeli, Harbiye Şehir Tiyatrosu salonunda bir etkinlik düzenlendi bundan dolayı. Avusturya Elçiliği aracılığıyla Avusturya'dan tiyatro oyuncusu olan Johanna Ander-Brix davet edilmişti Türkiye'ye. Konuşmalar ve tanıtımların yanında kitapta yer alan şiirlerin orijinammerini Johanna Ander-Brix, bizim çevirileri de Can Yücel seslendirmişti. (İlgili haber buradan okunabilir.)


İ. Emir

Bu kitap Fried'in tüm şiirlerinden bir seçmeydi ve aynı zamanda bir ilkti değil mi?

U. Karadeniz

Evet tüm eserlerinden yapılan bir seçmeydi ve Türkiye'de yayınlanan ilk Fried kitabıydı. Birkaç yıl sonra başka kitaplarını da çevirdik zaten. Ancak bunlar seçme değildi.


İ. Emir

Hangileriydi bunlar? Bildiğim kadarıyla sonraki kitapların da önemli özellikleri vardı.

U. Karadeniz

İlki »100 Gedichte ohne Vaterland« yani »Vatansız 100 Şiir«. Bu kitap 1977-78 Uluslararası Yayıncılar Birliği ödülünü aldı ve aynı anda yedi dilde birden yayınlandı.

Öteki ise »Liebesgedichte« yani »Sevgi Şiirleri« adlı kitaptı. Bu da 1979 yılında yayınlandı. İlginçtir, Fried'i en çok üne kavuşturan bu kitap oldu. Hatta yayınlandığı günden bu yana Almanya'da en çok satılan şiir kitabı olma özelliğini halen korumaktadır.


İ. Emir

Bir de bu kitapları inceleyip karşılaştırdığımda fark ettim, alışılmışın tersine tüm çevirileri şaşılacak denli benzer bir formda gerçekleştirmişsiniz. Yani sayfa düzeni, şiirlerin dize sayılarına varıncaya kadar aslıyla aynı. Galiba bu da bir ilk oldu Türkiye'de.

B. Karadeniz

Hocam, Almanya'da bu tür yöntemler istisna değil. Neredeyse genel bir kural halinde. Aslına uymaya önemle özen gösterilmekte. Örneğin »Vatansız 100 Şiir« adlı kitabın ilk baskısı Wagenbach Verlag (Yayınevi) tarafından yapılmış. Daha sonra bu kitabı Fischer Verlag bastı, halen de basıyor. Ama tümüyle ilk baskıdaki formu koruyarak sürdürüyor.

Biz de buna uyduk. Aynı zamanda göze de hitap etmekte bu yöntem.


İ. Emir

Bir dönem Fried ciddi takibata uğramış, özellikle Almanya'daki politik tavırları nedeniyle. Sonraki yıllarda ise adını okullara falan vermişler, yanlış hatırlamıyorsam.

U. Karadeniz

Evet. Avusturya'daki itibarı dışında Almanya'da da böyle bir tanınmışlık söz konusu artık. Örneğin Gladbeck, Herne ve Wuppertal şehirlerinde Erich Fried adına okullar var. Galiba Avusturya'da yalnızca bir lise var Fried adına. Ayrıca yine Avusturya'da 1990'dan beri doğrudan Bundeskanzleramt (Federal Başbakanlık) tarafından Fried adına bir edebiyat ödülü düzenlenmekte.

Almanya'nın en önemli edebiyat eleştirmeni olarak kabul edilen Marcel Reich-Ranicki'nin bir sözüyle bağlayalım: »Erich Fried adı unutulmamalı, Erich Fried adı unutulmayacaktır.«


İ. Emir

Bu anlamlı söyleşi için çok teşekkür ederim.

 
Erich Fried


6 Mayıs 1921’de Viyana’da doğdu ve orada büyüdü. Babası nakliyeci, annesi grafikerdi. Lise yıllarında yazmaya başladı. 1938’deki Alman işgaliyle »Avusturyalı bir lise öğrencisiyken kovuşturmaya uğrayan Yahudiye dönüştürüldüğü« zamana dek bir çocuk tiyatrosunda oynadı. Babası Gestapo tarafından öldürüldü. Londra’ya kaçan Fried, sonraki aylarda da annesi ve yetmişin üzerinde insanı İngiltere’ye kaçırdı.

Savaş yıllarında yerine göre, kütüphaneci, süt kimyageri, fabrika işçiliği yaparak ayakta kalmaya çalıştı. Freier Deutscher Kulturbund[1] ve Young Austria[2], daha sonra Stalincileştirilmesinden dolayı 1944’de terk ettiği Kommunistischer Jugendverband[3] adlı gruplarla birlikte oldu. Aynı yıl, Avusturya PEN’inin göçmen yayınlarında Deutschland[4] adlı ilk şiir kitabı yayımlandı.

Fried, savaştan sonra kurulan birçok yeni dergide, 50’li yılların ilk yarısında BBC Almanca yayınlarında politik yorumcu olarak çalıştı. 1968’de, BBC’nin değişmeyen soğuk savaş tutumu nedeniyle buradaki işinden ayrıldı. Daha önceyse Dylan Thomas çevirileri, ilk büyük şiir seçkisi Gedichte  ve tek romanı olan Ein Soldat und ein Mädchen[5] ile ün yapmıştı. 1963’ten buyana ise »47’liler Grubu«na aitti. Shakespeare oyunlarının ilk çevirileri de bu döneme rastlar. Her ne kadar Londra’dan ayrılıp Avusturya ya da Almanya’ya yerleşmeyi düşündüyse de 50’li ve 60’lı yılların başındaki restorasyon dolayısıyla bu düşünceden vazgeçti.

1966’da, politik şiir üzerine (kendi arkadaşları arasında da) uzun tartışmalara yol açan und Vietnam und[6] adlı şiir kitabı yayımlandı. Bunu izleyen yıllarda çok dolaştı. Konuşmalar, tartışma ve dayanışma etkinliklerine katıldı. Birçok siyasi sorun karşısında tavır aldı. (Basının tekelleşmesi, Prag baharının bastırılması, İsrail ve Filistinliler, polis saldırıları, politik tutukluların cezaevi koşulları.) Ve sonucunda birçok iftira, sansür ve mahkeme davalarıyla uğraştırıldı. Siyasi düşmanı karşısında daima anlayışlı ve sevecen davranan Fried’in sevemeyeceği kadar çok düşmanı oldu.

1977 yılında ilk önemli ödülü olan »Prix International des Editeurs«ü[7] aldı. 100 Gedichte ohne Vaterland[8]  adlı kitap bir sonraki yılda, ödülü veren yayınevlerince yedi dilde birden yayımlandı. Ancak 1979’da yayımlanan Liebesgedichte[9] adlı kitabı daha da başarılı oldu.

1986’da 29 düz yazıdan oluşan anılarını yayımladı. (Mitunter sogar Lachen[10] 1992 güzünde yeniden yayımlandı.)

Fried, Bremen Edebiyat Ödülü, Avusturya Devlet Ödülü, Georg Büchner Ödülü gibi büyük edebiyat ödüllerine ve üne ancak uzun zamandır ağır hastayken ve altmışını geçtikten sonra ulaştı.

Erich Fried, 22 Kasım 1988’de Almanya’daki bir okuma gezisi sırasında öldü ve Londra’da Kensal Green mezarlığında toprağa verildi.
_____
[1] Özgür Alman Kültür Birliği
[2] Genç Avusturya
[3] Komünist Gençlik Birliği
[4] Almanya
[5] Bir Asker ve Bir Kız
[6] ve Vietnam ve
[7] Uluslararası Yayıncılar Birliği Ödülü
[8] Vatansız 100 Şiir
[9] Sevgi Şiirleri
[10]  Gülmek Bile Vardı

* * *

Şiir Örnekleri

 
İçimdeki Özgürlük Üzerine


Eğildiğimde
efendimin
parlayan siyah çizmelerini
öpmek için:
Eğil dedi
daha eğil!

Eğildiğimde daha çok
hissettim içimde
bükülmek istemeyen
omurga kemiğimin
direncini
çok güzel bir biçimde

Sevinç içinde
emeklemeye devam ettim
içimdeki saygınlık
ve gücümü
hissettirdiğinden
minnettarım efendimize

* * *

Dinle İsrail


Peşimize düştüklerinde o zamanlar
sizden biriydim
Siz başkalarının peşine düştüğünüzde
nasıl sizden olayım ben?

Özleminizdi,
sizi katleden
öteki halklar gibi olmak
Oldunuz şimdi onlar gibi

Daha fazla yaşadınız
size vahşeti yaşatanlardan
İçinizde mi yaşar şimdi
vahşeti onların?

»Çarıklarınızı çıkarın«
diye emrettiniz dövülenlere
Çarıkları kumdan olanları
günah keçisi gibi

çöllere, ölümün
büyük camisine sürdünüz
Ancak üstlenmediler
yüklemek istediğiniz günahları

Bombalarınız
ve tanklarınızın izinden
daha kalıcıdır
kumdaki çıplak ayak izleri

* * *

Belki Allende


Yorgun düştüm yenilgilerden
ve her yenilgiden sonra gelip de:
»Aslında zaferdi«yi kanıtlayan dostlardan
daha da yorgun düştüm

Yenilgilerden yenilgilere yenik düşecek denli
yorgun düşmemek için
böyle konuşurlar aslında
fakat böyle olur
böylesi konuşmaların götüreceği zafer de

Bilirim: Yeninin zaferi daima
(Bunun da biri olduğu) bir dizi
yenilginin son halkası olarak gelir
Bu teselli olabilirdi
ancak kanar uzuvlar

»Kendi canına kıydı«
derlerdi öldüğümde
tıpkı bunu gerçekten yapsaydım
»Onu öldürenler onlardı«
denebileceği gibi

Ve davamızın olmazlığının
bu yenilginin kanıtlandığına dair ki gazete palavralarını
görmekten yorulduysam
ve yeni mücadeleler için
güç toplayamayacak denli yaşlı olmaktan yorulduysam
yorgun değilim mücadele edemeyecek kadar
ölümümden dolayı
bir gün öleceklere karşı

* * *
 
Başkentte


»Egemen olan kim burada?«
diye sordum
»Tabii ki halk«
dediler

Şöyle dedim:
»Tabii ki halk da,
egemen olan kim
gerçekten?«

* * *
 
Mirasçıların Kavgası


Benim Marxım senin Marxının
sakalını yolar

Benim Engelsim senin Engelsinin
dişlerini döktürür

Benim Leninim senin Lenininin
kemiklerini kırar

Bizim Stalinimiz sizin Stalininizi
ensesinden vurur

Bizim Troçkimiz sizin Troçkinizin
kafasını yarar

Bizim Maomuz sizin Maonuzu
Yangtze Nehrinde boğar

Kapatmasın diye bundan böyle
zaferin yolunu

* * *
 
Korku ve Kuşku


Kuşkulanmana
gerek yok
korktuğunu
söyleyenden

ancak kork
kuşku
bilmediğini
söyleyenden

* * *
 
İnsandan Yolaçıkan Bir Tarih Anlayışı


Franco büyük bir adamdı bir dolu yanlışıyla beraber
ve temelde bir insandı başkaları gibi
Hitler büyük bir adamdı bir dolu yanlışıyla beraber
ve temelde bir insandı başkaları gibi
Stalin büyük bir adamdı bir dolu yanlışıyla beraber
ve temelde bir insandı başkaları gibi
Churchill büyük bir adamdı bir dolu yanlışıyla beraber
ve temelde bir insandı başkaları gibi
Napoleon büyük bir adamdı bir dolu yanlışıyla beraber
ve temelde bir insandı başkaları gibi
Torquemada[11]  büyük bir adamdı bir dolu yanlışıyla beraber
ve temelde bir insandı başkaları gibi
Luther büyük bir adamdı bir dolu yanlışıyla beraber
ve temelde bir insandı başkaları gibi
Cengiz Han büyük bir adamdı bir dolu yanlışıyla beraber
ve temelde bir insandı başkaları gibi
Muhammed büyük bir adamdı bir dolu yanlışıyla beraber
ve temelde bir insandı başkaları gibi
Neron büyük bir adamdı bir dolu yanlışıyla beraber
ve temelde bir insandı başkaları gibi
Sezar büyük bir adamdı bir dolu yanlışıyla beraber
ve temelde bir insandı başkaları gibi
İskender büyük bir adamdı bir dolu yanlışıyla beraber
ve temelde bir insandı başkaları gibi
Musa büyük bir adamdı bir dolu yanlışıyla beraber
ve temelde bir insandı başkaları gibi

Ne kadar da renkli ve değişken görünür
dünya tarihinin figürleri
onların yerine koyarak kendimizi
önyargısız ve oldukları gibi görsek onları


[11] Tomas de Torquemada (1420-1498): Adı, engizisyon vahşetiyle özdeşleşmiş olan, İspanya'nın ilk baş engizitörü. Kendisi de Yahudi kökenli olmasına karşın, vaftiz olmayı reddeden 170 000 Yahudinin İspanya'dan sürülmesini sağladı. (çn)

* * * 

Kapı


Olmasaydı
gecenin kapısı
Nereden
gelirdi gün

Ve nereye
giderdi sonunda
Gecenin
kapısı olmasaydı?

* * *
 
Sol Sağ Sol Sağ


Bir solcu
bir solcunun yalnızca
solcu olduğundan dolayı
bir sağcıdan
daha iyi olduğunu düşünürse
sağcı olacak kadar
kendini beğenmiş olur
Bir sağcı bir sağcının
yalnızca sağcı olduğu için
bir solcudan daha iyi olduğunu düşünürse
aşırı sağcı olacak kadar
beğenmiş olur kendini

Ve ben
sağcılara
ve aşırı sağcılara
karşı olduğumdan dolayı
sağcılardan
daha iyi olduklarını
düşünen
solculara karşıyım
ve onlara karşı olduğum için
bazen
onlardan daha iyi olduğumu düşünme
hakkım olduğunu düşünüyorum

* * *
 
Şiddet


Şiddet, birinin birini
boğazladığında değil
Birinin,
»Seni seviyorum,
sen benimsin!«
dediği anda başlar

Hastalar
öldürüldüğünde değil
Birinin,
»Sen hastasın:
Benim dediğimi yapmalısın«
dediği anda başlar şiddet

Şiddet anababaların
itaatli çocuklarına hükmettikleri
ve papalar ve öğretmenler ve anababaların
kendine hakim ol
dediği anda başlar

Devletin
»Şiddete karşı mücadelede
şiddet olmamalı,
benim şiddetim dışında«
dediği anda egemendir şiddet


Şiddet
herhangi biri
ya da herhangi birşeyin
eleştirilemeyecek denli yüce
ya da kutsal olduğu yerde
egemendir

ya da eleştirinin birşey yapamayıp
yalnızca konuşabildiği
ve azizlerin ve yücelerin
konuşmaktan daha çok şey yapabildikleri yerde


»Şiddet kullanabilirsin« dendiği yerde
egemendir şiddet ama sıkça da
»Sen şiddet kullanamazsın«
dendiği yerde egemen

Şiddet,
Kendi karşıtlarını hapsedip
onlara, şiddeti körükleyenler olarak
iftira ettiği yerde egemendir

Şöyle yazar şiddetin anayasasında:
»Bizim yaptığımız haklı,
şiddettir diğerlerinin
yaptığı«

Belki şiddet,
şiddetle yenilemez
ama
şiddetsiz de belki

 
* * *

Ne Olduğu


Saçma
diyor akıl
Ne ise odur
diyor sevgi

Mutsuzluktur
diyor hesap
Acıdan başka şey değildir
diyor korku
Çıkmazdır
diyor anlayış
Ne ise odur
diyor sevgi

Gülünç
diyor gurur
Hafifmeşreptir
diyor ihtiyat
Olanaksız
diyor deneyim
Ne ise odur
diyor sevgi

* * *
 
Başsavcı Siegfried Buback'ın Ölümü Üzerine


1.
Ne söyleyeyim
Tanımadığım
yaptıkları
ve söylediklerinin bazılarından dolayı
yalnızca birazcık tanıdığımı sandığım
kurşunlardan parçalanmış
sokakta yatan
ölü bir insana ilişkin?

2.
Bu et parçası
çocuktu bir zamanlar
ve oynamıştı

Bu et parçası
sevgi dolu
bir babaydı bir zamanlar

Bu et parçası
Adil davrandığını sanıp
adil olmayan şeyler yaptı

Bu et parçası
bir insandı bir zamanlar
ve herhalde

Daha iyi bir insan
olurdu
daha iyi bir dünyada

3.
Ama yeterli mi bu?
Aynı şey
insanlıkdışılıklarından dolayı
kötü bir ünle kirlenmiş
ve mahkum edilmiş olarak
tarihe karışan
başka insanlar hakkında
söylenemez miydi

4.
Onun adalet sandığı
insanları
ürkütürdü

Onun adalet sandığı
kötüye çıkardı
adaletin adını

Ardından söylenenler
yalnızca
öylesine söylenen şeylerdi

5.
Hayatında yaptıkları
dondururdu
yüreğimi

Şimdi yağ mı bağlamalı
yüreğim
ölümünden dolayı

6.
Ona olan nefret
yardımcı oldu
yüreklerin taşlaşmasına

Ölümü
yaşam yapıtlarının
devamına

Ölümü
yardımcı olacak
düşünceleri ona doğru çekmeye

Ve böylece bu insanın
yalnızca bir parçası olduğu
haksızlığın örtülmesine yardımcı olacak

Yalnızca bundan dolayı bile
Yaşamından olduğu kadar
dehşete düştüğüm
ölümünü de onaylayamam

7.
Daha iyi olurdu
öyle ölmesiydi
öyle bir insan

Daha iyi olurdu
öyle yaşamasaydı
bir insan

 
* * *

Bir Fark


Bir faşistten
daha öte
olmayan biri
faşisttir belki

Ama
Antifaşist
olmaktan öte
birşey olmayan biri
antifaşist değildir belki

* * *
 
Bilinir


Kendisinin
gerçek bir demokrasi olmadığı
söylenemeyecek
bir demokrasi
gerçek bir demokrasi midir
gerçekten?
 
* * *

Geri Dönüş

(Attica State Prison, New York, USA)


Devlet polisi gelip vurmadan önce
dokuz ay boyunca
Attica
devlet cezaevindeki
cezaevi doktorları

şöyle derlerdi
yalnızca İspanyolca bilen
hasta Porto Rikolulara:
»Önce İngilizce öğren
gene gelirsin sonra«

İngilizce öğrenmesi zor
ölmüş olanın
Ama gelecekler
yeniden
kesinlikle

* * *
 
Ayrılık


İlk gün kolaydı
ikinci gün biraz zor
Üçüncü gün daha zor ikinciden

Günden güne daha zor:
Öylesine zordu ki yedinci gün
dayanılmayacakmış gibi neredeyse

Şimdiyse
özlemini çekerim
yedinci günün

* * *
 
İyi Niyetli Seçme Özgürlüğü

Öl örneği üzerine


Öl’ün seçme özgürlüğü var
Bir Ç seçerse önüne ıssız olur
Önüne bir G seçerse ıslak
Pek hoş değil serbestçe seçmek

* * *
 
Sadakat


Tutulmayan
bir söz
söz edilen
bir caniliktir

Ancak tutulmamış
olmayan bir söz
söz edilmeyen bir canilik
olmayabilir mi?

* * *
 
Yaş Farkı


Bir gün
yaşlandığında sen
ben artık hiç yaşlanmayacağım

Kimbilir belki
bir zaman
çok genç olacağım senin için

Şimdiyse
korkarım ancak
çok yaşlı olduğumdan

Bundandır ki
ölmek isterim bazen
severek

* * *
 
Bir Mucize İçin Ön Alıştırmalar


Beklemek kapalı gözlerle
boş inşaat sahasında
o eski evin yeniden orada durup
eskisi gibi olmasını beklemek

Durmuş saate bakmak
o denli uzun
hareket edinceye dek yeniden
saniye göstergesi

Seni düşünmek
ta ki
sana olan sevgi
mutlu oluncaya dek yeniden

Kolaydır artık
ölüleri
diriltmek
yeniden

* * *
 
Kış Bahçesi


Sarı ve kırmızı pullu
mektubunun
zarfını ektim
saksıya

Sularsam onu
her gün
büyür bana
mektupların

Güzel
ve hüzünlü mektuplar
ve mektuplar
senin kokunu taşıyan

Yılın bu geç zamanında
değil de
daha önce
yapmış olsaydım keşke

* * *
 
Seçenek


Seni yitireceğimi varsayalım
ve bir kez daha görüp görmemeye
karar vereceğimi
Bir kez daha gördüğümde seni
on kat daha mutsuzluk
on kat daha az mutluluk
getireceğini bilerek

Hangisini seçerdim?

Seni yeniden görmenin mutluğuyla
kendimden geçerdim
[1] İlyas Emir'in Ulla Karadeniz ve Bekir Karadeniz'le Erich Fried üzerine gerçekleştirdiği söyleşi.
Güney Dergisi, Sayı 99, 2017